
“Bazen kelimeler, içimizde yankılanan duyguların izini sürer. Belki bir arayış, belki bir kayboluş, belki bir an… Cümleleri okuyanın yüreğinde tamamlanan.”
Bir arayış içindeyim.
Yolda olduğumu bilmeme rağmen, nasıl bir yolda, ne şekilde olduğumu bilmeden…
Ne aradığımı bilmeden, öylesine bir arayış içindeyim.
İçimde bir dert var, kimseye anlatamıyorum.
Gerçi ben de anlamıyorum ya da anlamamazlığa yatıyorum.
Bilmiyorum.
Rahat vermiyor artık bana bu derdim.
Kor alevler gibi yanıyorken içim, sebebini aramak istiyorum.
Aslına bakarsan, bazı zamanlarda bu yüzden yazıyorum.
İçimi dökmek, kendimi rahatlatmak için yazıyorum.
Ama olmuyor, rahatlamıyor içim.
Sadece…
Dışarıya bir damladan bile aciz olan benliğim,
Bir anda okyanusu atıyor üstünden.
Sırılsıklam oluyorum, sebebini bilmeden.
Evet, ağlıyorum.
Kimsenin yanında yapmam dediğim şeyi, elimde olmadan yapıyorum.
Çünkü ben de insanım.
Benim de olabilir duygularım.
Kendimce egom da olabilir belki, kabul etmesem de.
Belki güçsüz de olabilirim, güçlü olduğum derecede.
Bazen anlamsız, karmaşık hale getiriyorum her şeyi.
Fark etmeden yıpratırken kendimi…
Bilmiyorum neden böyleyim.
Belki seviyorum seni veya başka birisini.
Belki de bu hissettiğim sevgi değil de dost eksikliği.
Ya da yaşanmamışlıkların yüreğimde kalan izleri.
Çoğu zaman depresif oluyorumdur belki, olabilir.
Ya da belki fazla, gereksiz samimi…
İtici de geliyor olabilirim mesela.
Yalnız kalmak istediğim de olur bazen.
Bir dost eline, sesine muhtaç olduğumda,
İki çay da isteyebilirim mesela;
“Biri açık olsun.” diyerek.
Ya da dilsiz, dudaksız sözler duymak isteyebilirim senden.
Bütün kulaklardan gizli bir şeyler anlatabilirim belki…
Herkesin içinde söylediğim, ama bir tek onun duyduğu.
Kıyısız bir denizin ortasında, öylesine çaresiz,
Öylesine umutsuz kalakalmış gibi…
Ya da hiç bilmediğim bir yerde,
Güzelliğine hayran kaldığım dalgaları dağ sanıp,
Onu seyre dalmış gibi,
Birazdan beni yutacağından habersiz.
Kaf Dağı’na ulaşmayı hedef edinmiş birine,
“Yok!” diye nasıl dersin?
Olmasaydı, hedef edinir miydi onu kendine?
Anka Kuşu’nu zahirde de olsa tutar mıydı içinde?
Mavi kanatlı kelebekle, tek günlük ömründe yaşar mıydı?
Sonunda onun öleceğini bile bile…
Ona kızgın bir şekilde, hiçbir şeyin bir daha eskisi gibi olmayacağını söylemesine rağmen,
Yine de mavi kanatlı kelebeğe umut verir miydi içinde?
Çıkarır mıydı kozasından?
Ahirde ölmüşken, mavi kanatlı kelebek yaşatır mıydı onu içinde hâlâ?
Döker miydi gözyaşı onun için?
Ya da Anka Kuşu’nun soğukluğu için?

O soğukluk için dünyaları yaktı içinde belki…
Ama ısıtamadı dışarıyı.
Yaşatamadı Anka Kuşu’nu.
Anka Kuşu yanmalıydı.
Yanmalıydı ki kül olsun…
Küllerinden yeniden doğsun, sapasağlam şekilde.
Anka Kuşu kül oldu.
Kül oldu ama yanmaktan değil, donmaktan kül oldu.
Ve o külleri uçtu belki Nil Nehri’ne,
Belki de Hazar Denizi’ne…
O sular aldı o külleri ve attı toprağa.
Yuttu toprak.
Yuttu ve topraklıktan vazgeçti artık.
Değerli bir madene dönüştü, kimsenin bilmediği…
Uzun çabalar sonunda bir kişinin bulduğu,
Başkalarının hâlâ aradığı bir madene dönüştü.
Belki maden gizleyecek kendini, o kişiyi de yanına alarak sonsuza dek…
Belki de kalbine kadar indirmeyecek o kişiyi,
Çıkaracak ve yeni bulan var mı diye bekleyecek doğru madenciyi.
Mavi kanatlı kelebek fark edecek orayı.
Anka Kuşu kabul etmese de engel olamayacak…
Çünkü eski azametinden, görkeminden eser yok,
Ve bunu kimseye söyleyemeyecek.
Belki bir gün,
Nazım şiiri sırasında gözümden akan yaşlarla başlayan yağmur gelir…
Belki yedi ay…
Belki yedi yıl…
Belki yedi asır sürer ve can verir.
Anka Kuşu bu yaşlarla yanar ve kendine gelir.
Belki mavi kanatlı kelebek inattan vazgeçer.
“Öldüm.” demeyi bırakır ve yeniden doğar.
Belki de bunların hepsi, içteki okyanustan dışarı sızan tek damla yaşla olur.
Belki hiçbiri olmaz.
Belki hiç beklenmeyen anda, beklenmedik şeyler olur.
Tıpkı…
Bu cümlenin sonu yok.
Çünkü kim yazarsa yazsın,
Her yazı veya her neyse o okunan,
Okuyanın kendisi kadardır.
Yazar ne amaçla yazarsa yazsın,
Ne hissederek yazarsa yazsın,
Hep bir yarım kalır.
Ya da sonu olmaz…
Çünkü okuyan kendi belirler.
Kimi zaman yarıda bırakır,
Kimi zamansa sonuna kadar okur ve kendi bitirir okuduğunu.
İşte bu yüzden bunun son cümlesi yok.
Sen nasıl istersen, öyle doldur.
Tıpkı kendi benliğini yaşar gibi…
Tıpkı gözünden yaşlar akar gibi…
Tıpkı…
herkes şiir yazar ama kimse sizin kadar böyle her okuyanın farklı anlam yüklediği bir şiir yazmadı yazamadı. hem kendi duygunuza hem de bizlerin duygularına tercüman oldunuz. şiiriniz beni mest etti. her mısrada ayrı bir derinlik kattınız bize. kendi şahsı adıma teşekkür ederim.